DR. Mehmet HASANOĞLU
"Türkiye İYİ Olacak"
Anayasa Değişikliği ve MHP
Anayasa Değişikliği ve MHP
Türkiye Büyük Millet Meclisine teslim edilen anayasa değişiklik taslağı hakkında görüş ve tespitlerim.
14/12/2016

Son bir – iki aylık süreçte neredeyse her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yaşanan ekonomik çalkantılar ile uykuları kaçarken ve hükümetin ekonomiyi toparlama adına hiçbir karar almadan sadece ucuz iç siyasi politikalar dışında ortaya koyduğu somut bir çözüm önerisi yok iken, sanki AKP’ye can simidi atar gibi Milliyetçi Hareket Partisi kadrolarının durduk yerde uygulamadaki mevcut siyasi yapıya, hukuki statü kazandıracağız diye ortaya attıkları ve sonrasında da geçtiğimiz hafta sonu 316 AKP milletvekilinin imzası ile TBMM’ye sunulan anayasa değişikliği, gelecekte ülkeyi çok daha büyük bir kaosa sürükleyecek gibi duruyor.

Çünkü; 23 Nisan 1920’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yürüttüğü silah arkadaşlarının açtıkları Türkiye Büyük Millet Meclisi ve sonrasında 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyetinin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini ayaklar altına alan ve tek adamlık devrini yaratacak şekilde sunulan 21 maddelik bir taslak var ortada.

Türkiye’de 140 yıldır uygulamada olan parlamenter sistemin elbette ki eksiklik veya düzenleme gerektiren birçok aksayan ayağı mevcuttur. Bunu kimse inkar etmiyor veya yapılacak her türlü demokratik düzenlemenin de her aklı başında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yanında ve destekçisi konumundadır.

Fakat mevcut anayasa veya yasalara göre iç hukukun ayaklar altına alındığı, ben yaptım oldu uygulamasının tavan yaptığı bu dönemde, bunları hukuki statüye uyduracağız diye anayasa taslağı hazırlayıp ve bu değişikliğin arkasında durmanın da herhalde mantıklı bir açıklaması yoktur? Bunun olsa olsa tek açıklaması olabilir o da koltuk sevdasıdır.

Nedenine gelecek olur isek, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan parlamenter sistem ile yönetilen demokratik ülkelerde ana unsur birbirinden bağımsız ve oto kontrol mekanizması ile birbirlerini kontrol eden ve sacayağının her bir ayağını oluşturan yürütme, yasama ve yargının birbirinden bağımsız olmasıdır.

Bunun Türkiye’de mevcut uygulamada bu şekilde olduğunu kimse iddia edemez, her bir ayağın aksayan tarafları mevcuttur ve bunlar kesinlikle acilen parlamenter sistem içerisinde düzeltilmelidir.

Ama geçtiğimiz hafta sonu TBMM’ye 316 AKP Milletvekilinin imzası ile sunulan 21 maddelik anayasa değişikliği taslağı, sacayağının bu aksayan kısımlarını düzenlemeye yönelik mi? Yoksa birilerine sultanlık yaratmaya yönelik mi olduğunu gelin hep birlikte inceleyelim.

Demokratik bir parlamenter sistemde; yasama, yürütme ve yargı bağımsızdı.

Peki teslim edilen taslakta bu nasıl?

1- İlk bakışta taslak anayasa değişikliğindeki Türkiye Cumhurbaşkanı yürütmenin başı ve Cumhurbaşkanı yardımcıları ile Bakanları Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından atayacak olması veya atanan milletvekillerinin istifa mecburiyetinde olması yürütme ile yasamanın birbirinden ayrıldığını sanıyorsunuz değil mi? yanıldınız. 

Çünkü Cumhurbaşkanı yardımcıları veya Bakanlar yasamanın dışında kalıyor ama yürütmenin başı Türkiye Cumhurbaşkanı için anayasa taslağında yapılan düzenlemede bağımsız veya tarafsız olması ortadan kaldırılıyor. Anayasa taslağın 21. Maddesinin ( c ) bendinde, yürürlükteki mevcut anayasanın 101. Maddesinin son paragrafında yer alan Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” ibaresinin, yeni anayasanın yasalaşması halinde yayın tarihinde kaldırılacağı hükmü var.

Peki bu düzenleme ne anlama gelmektedir? Yürütmenin başı, Türkiye Cumhurbaşkanı sarayda bağımsız yürütme mensupları ile Bakanlar Kurulu toplantısını yapacak, oradan da çıkarak yasamanın başı olarak parti genel başkanı sıfatı ile TBMM’ye geçecek ve partisinin grup toplantısını yaparak yasamayı dizayn edecek.

Yani mevcut hukuki yapıya anayasayı uydurmaya çalışan koltuk sevdalılarının savunduğu anayasa değişiklik taslağı yasalaştığı takdirde yürütme ile yasama hiç de birbirinden ayrılmış değil, tam tersi iç içe girmiş durumda olacaktır.

 

2- Yeni anayasa taslağının 17. Maddesinde getirilen düzenleme ile de sacayağının bir diğer ayağı yargı da tamamen bağımsız hale geliyor mu acaba? İnceleyelim bakalım;

17. Madde açıklandığı şekli ile yasalaşırsa, HSYK 12 üyeden oluşacak ve Kurul Başkanın Adalet Bakanı olacağı, Bakanın olmadığı durumda Adalet Bakanlığı Müsteşarının katılacağı belirtilmiş.

Ama asıl vahim tablo 12 üyenin seçimi aşamasında karşımıza çıkmakta. Nasıl mı?

12 HSYK Üyesinin 6’sı Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından, 2’si yürütme ile yasamanın iç içe girdiği TBMM tarafından, 3’ü Yargıtay, 1’i de Danıştay üyeleri tarafından seçilecekler.

Yani sonuç olarak yargı da, anayasa değişikliğinin bu şekli ile yasalaşması halinde bağımsız olmayı bir kenara bırakın, tamamen yürütmenin güdümüne girecek.

 

3- Mevcut anayasanın 123. Maddesinde kanunla düzenlenmiş olan üst düzey kamu görevlilerinin atamasının usul ve esasları da yeni anayasa taslağının 14. maddesindeki düzenlemeye göre de artık Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenecek.

Türkiye Cumhurbaşkanı istediği zaman istediği şekilde kararname çıkararak üst düzey kamu görevlilerini, tek adam olarak istediği şekilde atayacak. Yani bu düzenlemenin de yasalaşması durumunda, son günlerde çok da heves edildiği gibi Osmanlı’daki “Padişahın fermanıdır, kellesi alınadan” çok da farkı bir durum olmadığını bilmem söylemeye gerek var mı?

Ayrıca daha birçok konuda da Türkiye Cumhurbaşkanına, tek başına kararname çıkarma yetkisi de verilmektedir. Bunları da ayrı bir yazıda ayrıca değerlendireceğim.

 

4- Bu arada anayasa değişiklik paketine onay veren ve Başbuğ Alparslan Türkeş'e başkanlığı oda istiyordu diye atıfta bulunan Milliyetçi Hareket Partisi koltuk sevdalılarına sormak isterim? Anayasa değişiklik paketinin 8. maddesi ile değiştirilen mevcut anayasanın 101. maddesine göre bundan böyle Türkiye Cumhurbaşkanlığına aday olacak olanlarda aranan şartlar;

"Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yüksek öğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip, doğuştan Türk vatandaşı olanlar arasından, doğrudan halk tarafından seçilir" diye belirlenmiştir.

Bunun ne demek olduğunu farkındalar mı acaba?

Bu kriterlere göre yavruvatan Kıbrıs'ta doğmuş olan Başbuğ Türkiye Cumhurbaşkanı adayı olamazdı.

Bu kritere göre Lozan Antlaşmasına göre "Etabli" kütük kaydı ile Türk soylu oldukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından kayıt altına alınan herhangi bir Batı Trakya Türk'ü veya hayatının her dönemini sadece Batı Trakya Türk Azınlığının hak araması için feda eden ve elim bir trafik kazası ile şehit olan liderimiz Dr. Sadık Ahmet yaşasaydı ve TC vatandaşlığına geçmiş olsa idi aday olamazdı.  

Bu kritere göre 80'li yılarda Jivkov zülmü ile yüz yüze kalmış ve sadece biz Türk'üz isimlerimizi geri istiyoruz diye haykırdığı için kurşuna dizilen, toplama kamplarında en ağır işkencelere maruz kalan, çıplak ayakla sürgün edilip akın akın anavatana sığınan yüzbinlerce Bulgaristan göçmeni, bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu topraklarda yaşayan öz ve öz Türk evladından hiç biri bu kriterlere göre aday olamayacak.

Dünya üzerindeki tüm Türk boylarını kucaklayan ülkücü irade'nin temsilcileri bu kriterlerin altına koltuk sevdasında olmasa idiler imza atarlarmıydı sormak isterim? 

 

5- Gelelim koltuk sevdalılarının bugün en çok bel bağladıkları konuya. Her başı sıkışan Başbuğ Alparslan Türkeş’e atıfta bulunarak onun da başkanlık sistemini savunduğunu söylemektedirler.

Evet Başbuğ “Dokuz Işık Düzende Siyasi Yapı” bölümünün "Güçlü İktidar - Güçlü İdare" başlığı altında "Tek Başkan - Tek Meclis" sistemini işlemiş ve “Güçlü, kuvvetli devlet, şahsiyetli, dirayetli devlet başkanları ile kaimdir. Meclis, milli demokrasinin meclisi olacaktır. Milli bir meclis, ancak Türk milletinin bütün fertlerini, sosyal dilimlerini temsil ettiği zaman milli olabilir. Bunun için, milletimizin sosyal yapısına uygun olarak altı sosyal dilimden gelen milletvekillerinden oluşan, bir meclis kuracağız. Bu mecliste, birbirine yakın sayıda, işçi, Köylü, Esnaf, Memur, Serbest Meslek mensubu ve işveren temsilcileri bulunacaktır diyerek başkanlık sitemine atıfta bulunmuş ve 12 Eylül öncesi Türkiye’de uygulanan çift başlıklı Meclis ve Senatoya karşı çıkarak, ülkücü iradenin iktidarında güçlü Türk Devletin nasıl yapılaşacağını kaleme almıştır.

Ama hiç de yukarıda somut tespitlerle açıklamaya çalıştığım tek adamlık rejimini tarif etmemiş, tam tersi tüm milleti kucaklayacak altı sosyal yapıdan birbirine yakın sayıda gelen milletvekillerinden oluşan milli bir meclisten bahsetmiştir.

Tüm bu somut tespitlerden sonra halen koltuk sevdalıları çıkıp Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarına ve Ülkücülere tek adam rejimini getirecek olan bu anayasa değişikliğini anlatabileceklerini mi sanıyorlar?

Benim şahsi olarak somut kanaatim bu anayasa taslağının aklı selim, ülke sevdalısı, dürüst milletvekilleri tarafından ret oyu verilerek Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylamada daha, 330 sayısına ulaşamayarak rafa kalkacağıdır.

Anayasa değişiklik taslağı es kaza Türkiye Büyük Millet Meclisinde 330 rakamına ulaşılır da Yüce Türk Milletinin önüne referandum için gelir ise, asıl o zaman bu koltuk sevdalılarının vay haline. Yüce Türk Milleti onlara heveslendikleri Osmanlının koltuk sevdasını değil de hiç beklemedikleri Osmanlı tokadının tadına baktıracağından da en ufak bir şüphem yok.

Ne Mutlu Türküm Diyene.

Dr. Mehmet Hasanoğlu


Tüm Hakları Gizli Tutulmuştur.
Copyright © 2020 | Mehmet Hasanoğlu